'Kreşler Kuran kursu oldu, 2 bin kişi işinden edildi'
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile özellikle Kürt illerine atanan kayyumlar marifetiyle bölgenin sosyal, kültürel ve siyasal yapısını iktidarın beklentileri ile doğru orantılı tahribata uğratılmasını raporlaştırdı.
“Demokratik Ekolojik Katılımcı Kadın Özgürlükçü Yerel Yönetim Modeli ve Bir Gasp Aracı olarak Kayyum Uygulamaları” başlıklı rapor, kayyumlar marifetiyle son bir yılda zarar gören kişi ve kurumların istatistiğini de çıkardı.
AKP iktidarı tarafından 30 Ekim 2014’te “çöktürme” planı kapsamında savaş kararı alındığı ve bu dönemde Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Yüksekova, İdil başta olmak üzere birçok kent ve köyün ağır silahlarla yıkıldığını ifade edildiği raporda; aralarında 368 sivil insanın bulunduğu 2.360 kişinin hayatını kaybettiği ve bu sürede 400 binin üzerinde insanın yerinden edildiğini belirtti.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nden hemen sonra ilan edilen OHAL’de, Cumhurbaşkanı’na, KHK’lar yolu ile TBMM’de herhangi bir tartışmaya gerek duyulmadan Bakanlar Kurulu onayıyla yasa değişiklikleri yapabilme yetkisinin verildiği anımsatılan raporda; 15 Ağustos 2016 tarihinde imzalanan 674 Sayılı KHK ile belediyelere kayyum atama yetkisinin, aynı zamanda belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisinin de valilik ve kaymakamlıklara verildiği hatırlatıldı.
Bu KHK’ya dayandırılarak DBP’den seçilen belediyelere 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla el konulmaya başlandı.

Komisyonu’nda çalışma yürüten Eş Genel Başkan Yardımcısı ve birçok parti meclisi üyesi de tutuklandı. Ağustos 2015 tarihinden itibaren belediye eş başkanları, meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri mesnetsiz gerekçelerle ile gözaltına alındı.
Raporda kayyumların gelişi şöyle anlatılıyor:
Kayyumlar, 11 Eylül tarihi itibarıyla belediyelere gelmeye başladı. Belediye binalarına gelmeden önce genellikle, devletin “kolluk kuvvetleri” tarafından belediye binalarında yoğun aramalar yapıldı. Meclis üyeleri, çalışanlar binalardan zorla uzaklaştırıldı. Binaların önüne yüksek beton bloklar getirilip yerleştirildi. Panzer, TOMA, vb. polis araçları ile binalar karakola dönüştürüldü. Binaların içerisine hassas X-ray cihazları yerleştirildikten sonra atanan kayyumlar özel harekat polisleri ile binalara geldi. Bu hukuksuz uygulamalara itiraz edip demokratik tepkisini gösteren çalışanlar ve belediye meclis üyeleri darp edilip gözaltına alındı.
Yerel yönetimler açısından belediye meclisleri hem karar organı hem de denetim organıdır. Belediyeye ilişkin çalışmalar mecliste tartışılıp karara bağlanır, yine çalışmalara ilişkin denetim de bu mecliste sağlanır.
Öyle ki bütçe yapım zamanlarında meclislerin aralıksız 20 gün çalıştığı da olur. Bütçe, belediye meclislerinde onaylanmadan uygulamaya konulamaz. Yine meclis kendi içinde seçtiği “denetim komisyonu” ile eş başkanların ve idari yapının iş ve işlemlerini denetler.
Ancak kayyumların atandığı hiçbir belediyede meclis toplantısı gerçekleştirilmedi. Halka ait olan belediye bütçeleri kayyumun keyfine ve isteğine göre yapılmakta.

Bütçelerin nereye harcandığı, nasıl harcandığı belli olmadığı gibi, doğru harcanıp harcanmadığını denetleyen bir mekanizma da bulunmamakta. Oysaki Anayasa’nın 127. maddesine göre “Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir. Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.”
Dolayısıyla kayyumlar mevcut durumları ile Anayasa’ya aykırı davranmakta ve yasal olmayan faaliyetler yürütmektedirler.
Özellikle, BDP’li belediyelerin bulunduğu yerlerde yaşayan halkların
konuştukları, başta Kürtçe olmak üzere Süryanice, Ermenice, Arapça, dillerinde yazılmış tabelaları kaldırıp, yerine tek dilli tabelaları astı.

Kayyumlar eliyle yapılan bir diğer uygulama ise toplumsal sembol ve değerlerin imha edilmesi oldu. Anıt ve heykelleri kaldırarak bir yandan devlet ve iktidarı tarafından gerçekleştirilen katliamları topluma hatırlatan sembolleri yok etmeyi amaçladı.
Kayyum uygulamasıyla birlikte yasaklanan diğer bir faaliyet ise belediyeler bünyesinde çocuklara yönelik açılan ve Kürtçe eğitim veren kreşler.
Batman Belediyesi tarafından 2006 yılında inşa edilen ve kayyum ataması sonrası kapısına kilit vurulduktan sonra şaibeli bir yangınla kül olan Yılmaz Güney Sineması tamamen yıkıldı.
Kayyumlar görevlendirmeden önce ilk olarak belediye eş başkanları hukuksuzca cezaevine gönderildi.
27 kadın belediye eş başkanı tutuklanırken bunlardan 4’ü hüküm giydi. DBP belediyelerinin kurumsallaştırmaya çalıştığı kadın çalışmaları yok edilmeye çalışıldı.
Kadın merkezlerinin ve sığınaklarının kapatılması, Kadın Politikaları Müdürlüğü çalışanlarının işten çıkarılması ya da görev yerlerinin değiştirilmesi gibi kararlarla kadın mücadelesinin ve kazanımlarının yerel yönetimlerle ilişkisi doğrudan bitirilmek istendi.
DBP'nin basına deklare ettiği 'Kayyum Raporu' açıklamasında konuşan
— KCD / DTK (@kcdnavend) December 11, 2017
Eşbaşkanımız #LeylaGüven; Binbir emekle halkımızın kazanımlarını gasp edenler, büyük bir hezimete ve yenilgiye uğrayacaklardır... pic.twitter.com/0AXtqENCSr
Kayyumların, AKP hükümetine olan sadakatinde kadın karşıtı politikalar bir ortak sözleşme niteliği taşımakta. 94 belediyeye atanan kayyumların uyguladıkları ortak kararlarda kadın düşmanı ve cinsiyetçi politikalarını görmek mümkün.
Kayapınar Kayyumu, Belediye’de çok sayıda çalışanın işine son verildiğini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Bugün yine birçok kişinin iş akdini feshediyorum, sebebi de şu; tespit ettiğimiz yaklaşık 390 kişi var. Bunların tamamı, istisnasız, dağdaki insanların yakınları. Bunun yerine, tespit ettiğimiz şehit ailesi yakınları var, onların çocuklarını getirip işe koyuyoruz”.
Bu söylem bile yalnız başına emekçilere yaklaşımın ve işten çıkarmaların ne kadar hukuka aykırı olduğunun göstergesidir.
Belediyelere kayyum atamaları olmadan önce, kamu emekçilerinin bir kısmının görevine KHK ile son verilmiş, kayyum atamalarından sonra da güvencesiz çalışan emekçilerin işine son vermeler eklenmiştir.
İşten çıkarmaların yanında belediye çalışanlarının özellikle yapısının değiştirilmesi için polis ve emekli askerlerin belediyelerde görevlendirmeleri yapıldı.
Nitekim Avrupa Konseyi’nin uzmanlık organı olan Venedik Komisyonu’nun Ekim ayında yayınladığı raporda, Türkiye’nin hem kendi Anayasası’nı hem de uluslararası hukuku çiğnediği açık bir biçimde ifade edilmiştir. Raporda, OHAL’in kaldırılıp, KHK’ların iptal edilmesinin demokrasi açısından önemi vurgulanmıştır.
Demokraside önemli bir yere sahip olan yerel yönetimler, kayyum atamaları ve uygulamaları ile büyük darbe almış, iradesi gasp edilen halklar ile devlet arasındaki makas daha da açılmıştır.
Merkezi devletin, yıllardır yürüttüğü ‘tekleştirme’ politikaları, halklarda öfke yaratmış, onarılması her geçen gün daha da zorlaşan sonuçlara sebebiyet vermiştir.
Güvenlikçi yaklaşımlarla soruna çözüm aramak, Kürtlerin açığa çıkardıkları örgütlü iradelerini gasp etmek, çözümsüzlükte ve savaş politikalarında ısrar etme anlamına gelmektedir.
AKP iktidarının ve Türk devlet yapısının, yıllardır denediği ve sonuca ulaşamadığı savaşa dayalı politikalarından vazgeçip, eşit ve anayasal yurttaşlığa dayalı, demokratik
yerinden yönetim temelli çözümü esas alması, içine girdikleri derin kaos ve krizden çıkmanın tek yoludur.
Bunun için de öncelikle OHAL’in kaldırılıp bütün KHK’ların koşulsuz iptal edilerek, ülkenin normalleşmesinin önü açılmalıdır.